30 Mayıs 2013 Perşembe
28 Mayıs 2013 Salı
24 Mayıs 2013 Cuma
SARI
Bir ara sokakta öldüm…
Dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire
Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm…
Dün
Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari’yi
Kocasıyla artık sevişemediği için,
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi’yi
Düşündükçe
Ölüvermişim…
Dün
Böylece bitmiş yani,
Birdenbire
Sıkılıvermişim derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
İki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12’yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım, kalkamamışım.
Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle, her gece
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar.
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye
Yüzer gram kahve alıp evde, iş olsun diye öğütüyorlar
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?
Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte
Ya da ölmek yerine
İki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine?
Jehan BARBUR
23 Mayıs 2013 Perşembe
22 Mayıs 2013 Çarşamba
Ne yapardım
Öylece dururken,
bakmayışından onlarca anlam çıkaran
ben.
Kafanı kaldırıp bakacak olsan!
..................................
Düşünüyorumda...
..................................
Düşünüyorumda...
Ellerimi koyucak bir yer arardım.
Arkadaki bi objeye bakıyormuş gibi yapardım.
Hiç gereksiz birine telefon açardım.
Suratım kızarır kaçardım.
..........................
......................
............................................
.....................................
.......................
Düşünmesem daha iyi.
Gözlerinin içine bakıp,tebessüm etmek
Aklıma gelmiycek...
21 Mayıs 2013 Salı
Tomris Uyar
Aşk:Mânâsız bir aşk dünyanın en güzel şeyidir, ama sevdiğin için şarkı söylemezsin, şiir yazmazsın, roman yazmazsın. Sorarlar hep, sizin için yazılmış bir şiir var mı? Var. Edip’in var, Turgut’un var, Cemal’in var. Ama bu onların aşkı düşünmelerini gösterir, beni düşünmelerini göstermez. İnsanların aşkı düşünüşleri vardır ve o düşünce bazen bir objeye rastlar. O karşılaşmayla içgüdü olarak başka türlü görünür, ama içeride aşk aynı aşktır. Bu yüzden saçma aşkının da başımın üzerinde yeri var.
Burjuvazi: Türkiye burjuvazisi üreten değil, tüketimi körükleyen bir burjuvazi. Müzik derseniz, akşamüstü bir araya gelip, eğlenip kadın poposu seyrettikleri bir müzik. Şarkılar sevgilisizlik, terkedilme, aşk üzerine, ama aşktan anladıkları da zırva.
Hata: Yaşam hatasızlığa dayalı olamaz. Bazen hatalar büyük keyifler bırakabilir. İnsan Hakları Bildirgesi’ne girmesi gereken bir madde bu. İnsan saçmalayabilmeli, hata yapmalı. Yapılmazsa da hayat bir şeye benzemez. Hele ilişkilerde.
Lâzım: Önce neşe lâzım, bir de iyi dans etmeniz lâzım.
Şiir: Şiir tamamen matematiktir. Turgut Uyar da öyle derdi. O da matematik çok severdi. Matematik çok yanlış öğretiliyor insanlara. “İki kere iki dört eder”i ezberleyerek başlarsınız. Niye dört ettiği üzerine düşünülmez, öğretilmez. Sanatsal iyi bir şey yapıyorsanız, içinde matematiğe benzer bir kurgu olması gerekir.
19 Mayıs 2013 Pazar
11 Mayıs 2013 Cumartesi
Sonunda..
Öyle ki; yarışın son mücadelesinde gücünü yitiren Alvora yıkılır. Boğanın ona yaklaştığını görünce korkulu sonun yaklaştığını hissetti. Lakin boğa ona hiç bir şey yapmadı. Yarıştan sonra matador açıklamasında şöyle diyor: “Boğa gözümün içine bakarak bağırdı, böyle sadece bağırdı. Sırtına oklar batırdığım hayvan bana zarar vermedi, istese beni orada öldürebilirdi fakat sadece gözlerime bakıp bağırdı. Her hayvanda olduğu gibi onun gözlerinde de masumluk vardı. Yüreğimde adaletin hıçkırarak ağladığını işittim. Belki de bağışlanırdım, lakin itiraf edemedim.
”Kendimi dünyanın en vahşi mahluğu gibi hissediyordum.”
10 Mayıs 2013 Cuma
7 Mayıs 2013 Salı
6 Mayıs 2013 Pazartesi
Yağmur günü….
€ski bir plak çalsa en cızırtılı olanından.
Bilindik tüm kafiyeleri unutsam.Hizaya getirilmiş tüm kelimeleri…
Basma etekli kadınlar kalsa,kapı eşiklerinde dilleşen.
Toprak yüzlü adamlar.
birde,
birde,
Samimiyet erezyon bölgesinden uzaklaşsa,can kayıpları olmasa.
VE
BEN!
Bir bebeğin ilk sözcüğü duruluğunda,
Yağmur olsam!
Sadece sana yağsam.
Bu ölmezden gelişler son bulsa.
casswa
2 Mayıs 2013 Perşembe
Kırılış
yağmurun saklandığı yerde bırakmıştım en son
kahve telvelerinden kader kısmet kılıklı umutları.
—her an ölebilirsin— dedi doktor
karalama defterine ölümü yazdı
birkaç acı düşürücü.
gözkapaklarını sardığın yaralarımdan önce
usul kırmızı süzüldü beyazdan
ölümsüz biten yolculuklar yaşadım
sahte böcekleri ağustosun
ağır gelmedi ben’liğim kadar.
gidiş tarihimin rötarından sorumlu bahar
bir buğday atası gibi yorulduk
değirilenler adına değirmene karşı
anlamadılar.
aşı tatilinde bir orman
rüyaya düşüyordu ağaçlarına konan kuşlar.
aşk bu;
okurken başta
yaşarken sonda vurgusu.
bir hayatı raylarına oturtacaksın daha
yolumuzun
sonu.
Özge DİRİK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)